10 Ekim 2011 Pazartesi

“İkinci sınıf bir meyhanenin su lekeli bardaklarında ağladım sana , Hiç bir damlasını ziyan etmedim içtiğim meredin .. Ve bütün düşlerim döküldü , Tam sana gelmek için kalkarken bana çelme takan masanın yüzünden paldır küldür düştüğümde. … Ellerini hatırladım o an , Olsalardı elimde dedim , düşmezdim belki .. Ve her birine seni başrol ilan ettiğim düşlerimin hiçbirine zarar gelmezdi belki de. Sonra dışarı çıktım usulca .. Hava çok soğuktu , Hemen üzerime bir şeyler aldım , beni öyle görsen kızardın biliyorum.. Yine de soğuktu , Yine de üşüdüm.. O kadar soğuktu ki , gözyaşlarım yanaklarımı ısıtmaya fırsat bulamadan buz kesiyordu .. O kadar soğuktu ki , kanım , damarlarımda gezinemiyordu .. O kadar soğuktu ki , ben nefes alamıyordum .. O kadar soğuktu ki .. “O” kadar ölüyordum.. Güzel ölüyordum Güzel gülüyordu.. Ve ölüm güzeldi , biliyordum. Ölmek hiç koymadı aslında , Ama hani diyorum kefenin cebi olsaydı Bir avuç gülüşünden , Bir tutam kokusundan , Az biraz da saçlarından alırdım giderken yanıma.. Ceplerimde saklardım , ondan bana bırakılan miras diye. Ama yoktu.. Ben de tek başıma öldüm , Yüzüme gülüşünü süremeden Kokusunu içime çekemeden Saçlarının ipek dokusunu hissedemeden , tek başıma.. Üstelik hiç de korkmadım , Fırtınalı gecelere gök gürültüleri “sevişelim mi ..?” diye , yanaştığında bile..”

Özge Çelik

Hiç yorum yok: