Günün standart aktivitesi olan okulda uzunca zaman geçirdikten sonra gözüme bir şeyler batmaya başladı. Gözüme batan ilk şey bir ikonun peşinden koşan yaşıtlarımdı. Daha sonra bu daha da dayanılmaz hale geldi, etraf birbirinin klonu yüzlerce insanla dolmuştu. Çok düşündüm, sürekli değişen ve insanların ona uymayı görev bellediği “moda”yı. Sonunda bir hipotez edindim:
1) Toplumda kabul edilme çabası
Toplumda kabul edilmek için insanlar her zaman çabalar. Fakat bu çabanın doruk noktası ergenliktir. Günümüz gençlerinde standart haline gelen Starbucks da kahve içmek onlara biraz tuzluya kaçsa da bu amaç uğruna bundan vazgeçmez. Çünkü Starbucks da kahve içmek onun için bir güç göstergesidir. Ama nereden bilsin ki annesinin babasının dişiyle tırnağıyla biriktirdiği parayı markalara harcayınca kendisinin daha da fakirleştiğini, zenginin daha zenginleştiğini?
En büyük sorun da bilmemesinden kaynaklanıyor. Ebeveynlerinden istediği pahalı şey onları biraz daha bitiriyor. Küçük sığırın istediğini alabilmek için çabalayan ebeveyn boğazından kısmaya başlıyor, islah olmayan küçük sığır ise daha da fazlasını istemeye başlıyor. Daha sonra işin içine sonsuz bataklık olan kredi kartları giriyor. Ailesine yalvar yakar kredi kartı çıkarttıran genç kredi kartındaki parayı beleş sanıp har vurup harman savuruyor. Daha sonra kredi kartı borçları içinde yüzen anne baba artık karınlarını doyurmak için değil banka için çalışmaya başlıyorlar.
Bu sayede de kapitalizm aksamadan ilerliyor, fakir daha fakirleşiyor, zengin daha da zenginleşiyor. Ama genç sığırlar halkası oldukları zinciri internette yaptığı sözde anarşistlikle yerden yere vurunca hem vicdanını rahatlıyor hemde egosunu tatmin ediyor. Sen bunları onların yüzüne vurduğunda ise 50 gram amına/çüküne güvenerek sana “pff sanane be salak” tepkisi vermekten çekinmiyor.
Ben size harcamayın demiyorum, adabıyla harcayın diyorum. Herşeyin bir adabı var değil mi zalımlar?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder