4 Mart 2012 Pazar

Dünyanın en güzel mahlükatlarındandır kediler.



Severim.
Denizli’deyken bir tane kedim vardı.
Arka ayakları doğuştan kısmen engelli.
Doğru düzgün yürüyemiyordu yani.
Aldık eve besledik.
Annem sağ olsun, babam da başlarda ırın gırın ettiydi ama o da alışmıştı.
Sonra ne mi oldu?
Ben Eskişehir’e geldim.
Alıp getiremedim can cazımı.
Zira o zamanlar yurtta kalıyordum.
Evi arayıp, ilk yaptığım şeydi Tekir nasıl diye sormak.
Hep iyi derdi annem, şişmanladı iyice evden çıkmaya çıkmaya falan.
Ee sal sokağa anne dedim bir gün gezsin dolaşsın azcık.
Mart olayları falan.
Demez olaydım.
Orospu çocuğu, bir piç kurusunun biri döve döve öldürmüş Tekir’i.
Arka bacakları kısmen engelli demiştim ya.
Kaçamamış can cazım elinden.
Sebep ne?
Piç kurusunun güvercinleri varmış.
Tekir rahatsız etmiş onları.
Kuşlarımı öldürecekti diyor.
O öldürmeden ben öldürdüm diyor telefonda.
Onun yaptığı hayvani bir duygu ama seninki nedir bilmiyorum deyip buraya yazmaya çekinecek kadar ağır küfürler edip kapatmıştım telefonu.
Dün gece de aynı şey oldu.
Kuşlarını öldürdü diye çivili tahtayla, satırla nasıl kedileri öldürdüğünden bahsetti elemanın biri.
(Eleman dediğime bakmayın.
Ne küfürler ettim kendisine.)
Ve ben aynı masada oturuyordum.
Gözümün içine baka baka.
Tamam anlatma dedikçe devam etti.
Duramadım.
Kalktım masadan, dışarı zar zor attım kendimi.
Sinirden ne yapacağımı bilemedim.
Dolaştım soğukta öylece.
Bir kere daha hatırladım Tekir’i.
Eve gittim.
Uyuyamadım.
Sonra sabaha karşı.
Uyumuşum.

Hiç yorum yok: